Dipsiz ve Derin bir Rüya
Sabah uyandığım salonda, tavandan yattığım yere doğru gözlerini üstüme dikmiş mor elbiseli bir kız çocuğu karşımda duruyordu. Uykunun getirdiği mahmurlukla rüya ile gerçek arasında bir anı yaşıyor, olağanüstü boyutlardaki bu kız çocuğunun yarattığı canlılığı ve ürkütücülüğü oluklarıma kadar hissediyordum. Gulliver’in ülkesinde devlerin arasında olduğumu düşündüren bu çarpıcı imge ile baş başa gibiydim. Rüyanın devamını görmek için kendimi zorlamaya çalıştım. Elime telefonumu alıp bana bakan kız çocuğunun fotoğrafını çektim ve “sabaha böyle uyanmak” yazıp, Instagram’da paylaştım.
Nihal Martlı’nın resimleri bu anekdotta olduğu gibi izleyeni rüya ile gerçek arasında bir yere sıkıştırıyor. Romantik ve masalsı bir hayal dünyası içinde resmedilen kadınlar, çoğu zaman sanatçının otoportresi gibi görünse de çeşitli mitleri, karakterleri, masal kahramanlarını, ilham dolu kadın hikayelerini üzerlerinde taşıyorlar. Acılarla, haksızlıkla, yok saymayla, mücadeleyle ve zaferle yoğurulan tüm anlatıların ortak noktası patriyarka boyun eğmeyen, basmakalıp öğretileri yıkan güçlü kadınlara dair olmaları. Güç kavramı ise iyileş(tir)me, şifa verme, empati, sezgisel güçler gibi dişil enerjinin ön plana çıktığı duygu durumlarıyla serginin merkezine yerleşiyor. Her şeyin tepetaklak olduğu bir anda ısrarla tekrarlıyor: Her Şey Yolunda!
Martlı’nın 2005 yılından bugüne kadar ürettiği farklı serilerinden yapıtları bir araya getiren sergi tek bir kadın hikayesi ardında gizlenmiş kalabalıkları temsil ediyor. Sanatçı kendi yaşamından ve gündelik hallerden başlamak üzere toplumsal travmaların bakımına(care) ve rehabilite edilmesine kadar geniş bir perspektifi ele alıyor. Sanatçı, Masallar serisinde hayal dünyasını genişleten ve empati duygusunu geliştiren karakter ve mekânları yeniden ziyaret ederken, sanat tarihindeki başyapıtları ele aldığı Pastiches serisinde Judith gibi defalarca betimlenmiş özgürlük, erdem ve zafer gibi kavramlarla ilişkilendirilmiş konu ve karakterleri yeniden yorumluyor. Geçmişten bir hikayeyi resminde bugünkü yaşantısındaki güncel kodlarla okuması kayıt dışı bir zaman ve olmayan bir gerçeklik boyutu da yaratıyor. Benzer bir tavırla kendi yaşamından travmatik anları başka kadınların çektiği zulüm, işkence ve göz ardı edilme anlatılarıyla harmanlayarak sunuyor fakat bunları her daim özgüvenli, arzuları peşinde koşan, dirençli portrelerle ortaya koyuyor. Bu da bir iyileşme yöntemi.
Kötü hislerden arınmak için şiddeti resme dökme ve böylelikle azat etme biçimi. Martlı Yaşama Sanatı serisinde her şeye rağmen hayatın basit mutluluklar etrafında güzelleşebileceğine dair inancını tanımlı, sıcak ve güvenli ev ortamıyla betimliyor. Resimlerdeki aidiyet hissi alternatif bir şifalanma ihtimali sunuyor. Martlı için bir başka yol müzik. Sanatçının resim temelli pratiğinin dışına çıktığı Je m’aime (Kendimi Seviyorum) ve L’amitié (Arkadaşlık) başlıklı videolar sanatçının Fransa’da rezidansa gittiği bir acı dindirme merkezinde kayda aldığı hasta ve hemşirelerin söylediği şarkılardan oluşuyor. Tekrar tekrar aynı replikleri söyleyen kadınlar ruhsal bir bunalımı veya acılar içinde kıvranın bir hastanın çaresizliğini birlik içinde çok sesli bir biçimde alt etmeyi öneriyorlar.
Rüyada olmakla suyun altında olmak benzer hisler yaratır. Japon yazar Dr. Masaru Emoto elementler arasında etkiye en açık olan suyun zihinsel uyarıcılar vasıtasıyla davranışlarını inceler ve sevgi, şükran gibi duyguların suya yansıtılması halinde en harika su kristalini oluştuğunu gözlemler. İnsan vücudunun yüzde yetmişi su. Sezgisel güçleri bu kadar yoğun yaşayan, şefkat ve bakım yetileri gelişkin kadınların sesleriyle, renkleriyle, yankılanan müziklerinin titreşimleriyle Martlı bizi en nadide kristalin imkansız olmadığına inandırıyor.
…………………………………………………
- Sergi kredisi: Sanatçının ve Fikret Otyam Çağdaş Sanat Merkezi izniyle, Ankara, 2024
- Fotoğraf kredisi: Mert Acar