Daniele Sigalot tekrarı eserlerinin ana meselesi haline getiriyor. Sanatsal üretimde ve zanaatkarlık düzleminde tekrar etmenin hiçbir zaman mümkün olmayışından hareketle, sanatçı her tekrarın farklılığından ilham alıyor. Birbirlerini andıran ve benzeşen objeleri çoğaltarak yanyana veya üst üste istifleyerek, üretimin tekrarını eserlerinde işliyor. Sanatçı birbiri üzerine yığılmış buruşturulmuş kağıtları bir totem haline getirirken; iyi fikirlerin yerine yenilerinin alışını ve yaratıcı yazım sürecini bir manada fiziksel hale getiriyor. Sigalot’un eserlerinde kağıt metalle boyut kazanırken aynı zamanda sanatçının ortaya koyduğu eleştirel ve oyuncu bir tavrı gözler önüne seriyor. Sigalot yazdığı açık mektupta, sanata dair eleştirdiği noktaları kavramsal ve esprili bir dille izleyiciyle paylaşıyor. Sanatçının dil, tekrar, zanaatkarlık, oyun ve yaratıcılığı ön plana çıkardığı eserlerinin gösterileceği ‘Yepyeni Bir Tekrar’ sergisi izleyiciyle, 01.12.2017 – 01.01.2018 tarihleri arasında Galeri Siyah Beyaz’da buluşacak.
MELİS GOLAR : ‘Yepyeni Bir Tekrar’ sizin önemli işlerinizi bir araya getiren Ankara’daki ilk serginiz. Bize biraz yaklaşımınızdan ve sanatsal ifadenizden hem bu sergi nezdinde ve hem de daha geniş bir spektrumda bahsedebilir misiniz?
DANIELE SIGALOT : İşin bütününe baktığımda, en sonunda zanaatkarlıkta kendimi buluyorum. En çok karşıtlığın ilgimi çektiğini kabul etmeliyim. Her zaman bir sanat eserinin nasıl göründüğü ile, nasıl yapıldığı, insanların onu algılayış biçimleriyle ve orijinal ilhamın çıkış noktasının tüm bunlardan ne kadar farklılık gösterdiğinin peşinde koşuyorum. Bence serginin ismi tezat bir yapıyla birlikte, benim pek çok farklı tekrarla yapılan ve her seferinde bir şekilde farklı gözükmeyi başaran üretim şeklimi tasvir ediyor ve aslında her şeyi özetliyor.
M.G.: Türkiye ve Galeri Siyah Beyaz’la olan maceranız nasıl başladı? Bu süre zarfında sizin üretim biçiminiz nasıl gelişti?
D.S.: Bu sergiyi düşündüğümde aklıma ilk gelen, yaşamın muhteşem tesadüflerden ibaret olduğuydu. Sera ve annesiyle Basel’de fuarda tanışmıştık, onlar da benim çalıştığım İtalyan galerinin tam önündeydi. Biz orada komşu olmasaydık, bu sorunuzu şimdi cevaplayamayacaktım. Hayatın nasıl çözümlendiğinin dışında, Türkiye’de gerçekleşecek ilk kişisel sergimin pek çok sebeple benim için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Öncelikle, bu sergi yeni tanımaya başladığım ve giderek alıştığım bir malzeme olan paslanmaz çeliği keşfetmeme olanak sağladı. Yıllar içinde çoğunlukla alüminyum ile çalıştım hatta alüminyumdan yaptığım kağıt uçaklar imzam haline geldi ve dünyayı bu sayede dolaşabildim. Caserta Kraliyet Köşkü’nde Haziran 2017’de gerçekleştirdiğim büyük sergi, işlerimde çelik kullanışımın başlangıcıydı. Ankara’da bunu bir adım daha ileriye taşıyarak, sergide bulunacak altın paslanmaz çelikten yaptığım oto-portremle bu malzemenin yeni yönlerini keşfediyorum. Bu işin yaptığım en bitmiş iş olduğuna inanıyorum.
M.G.: Tekrar; benzer bir eylemin hiçbir zaman birebiri yakalama ihtimalinin olmamasına rağmen taklit edilmesidir. Sizin uygulamanız da kendi fikrinizi kopyalamak ve aynısını yapmak üzerine mi oluştu yoksa üretiminiz daha çok kendini adama ve sabır gerektiren metodolojik, derinleştiğiniz bir çalışmaya mı büründü? Sizin için tekrarı tasvir edebilir misiniz?
D.S.: Sanırım ben objelerin çokluğunu seviyorum. Hepsinin bir arada sergilenmesini de çok kuvvetli buluyorum. İşlerimin önemli bir kısmını, birbirlerine benzeyen objelerin çokluğundan oluşuyor. Kağıt uçaklar serisi, buruşmuş kağıtlardan oluşan sütunlar serileri, binlerce renkli kapsül…Salt tekrarın işçiliği bile, sizin de bahsettiğiniz gibi, zihni saf bir konsantrasyon durumuna (yine karşıtlıkla…) geçirip, derinleştiğim bir alana sürüklüyor.
M.G.: Tekrar aynı zamanda sanatta otonomi, taklit ve sanatçının bunlar arasındaki pozisyonu konularını da akla getiriyor. Siz sanatta bağımsızlık ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
D.S.: Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki günümüzde ağaçtan daha çok sanatçı var, bu yüzden taklit kaçınılmaz. Hepimiz birbirimize bağlıyız. Hepimiz birbirimizi kopyalıyoruz. Bilinçli veya bilinçsiz, sadece bununla yaşamayı öğrenmeliyiz.
M.G.: Sergide izleyicilerin kendilerini de görebildikleri bir otoportreniz yer alıyor. Eser izleyiciyi işaret ediyor.Bu noktada, sanatçının egosu ve diğer sanatçılarla olan ilişkisini nasıl yorumlarsınız?
D.S.: Otoportremin ismi ‘Eğer Bana Empati Gösterirsen Ben de Sana Gösteririm’, ve bu isim aslında sanatın kendisinden bir yansımadan ortaya çıktı. İnsanların sanat eserlerini güçlü ve etkileyici bulmalarınının çoğunlukla kendilerini bir manada onda görmeleri sebebiyle olduğunu düşünüyor ve bunu büyüleyici buluyorum. Yani aslında bir yabancının eserinde kendilerini görüyorlar. Ben de bu mekanizmayı gerçek anlamda kullanarak, en kolay yoluyla benim imajımın içinden kendilerine bakmalarını sağladım. Sanat dünyasının ve artistlerin egosu konusuna gelirsek de bunun yadsınamaz olduğunu görürüz. Son zamanlarda sosyal medyanın etkisiyle de egolar gereğinden çok beslendi. En azından -hatta çoğu zaman- sanatçılar bunu inkar edilemez yeteneklerini icra ederek kullanıyorlar.
M.G.: Sergide sanat, kader ve geleceğe yazdığınız biraz şikayetçi, ümitsiz ve negatif bir tonda üç açık mektup bulunuyor. Her birinden beklentiniz nedir?
D.S.: Ben bu mektupları o kadar negatif görmüyorum. Daha çok o mektupların sanat, kader ve gelecekle bir manada dalga geçtiğini söylemeyi tercih ederim. Bunların arasında, özellikle de sanatı, gereğinden fazla saygı duyulan, kimi sanatçılar ve çok nadir birkaç örneğin dışında; o kadar ciddiye almıyorum. Kadere yazdığım mektup ise aslında neredeyse bir motivasyon mektubu. Demek istediğim, her şey bizim elimizde. Bizim istediklerimizi başarmak için ilahi kısmetlere ve kadere ihtiyacımız yok. Aslında sadece kendi gücümüze inanmalıyız. Tabii ki kaos dünyayı yönetir, yani bizim kaderimizi yönetmemizin dışında şanslı olmak işe yarar ama şanssız olmamak daha önemlidir.
Detaylı bilgi için; https://galerisiyahbeyaz.com/tr/gecmis/galeri-siyah-beyaz/2017-2018/yepyeni-bir-tekrar