Zaman, mekân ve hareketle şekillenerek anlam bulan, dördüncü boyut bir varlıktır. Gündelik hayatın akışkanlığında deneyimlediğimiz hali kendine özgü ilerler ve ölçülebilirliği bu yüzden önemlidir. Yaşamın akışındaki rutinler değiştikçe zaman ile olan ilişkimiz, onu ölçme, algılama ve hâkim olma biçimlerimiz de değişiyor. Bugünün gerçekliği ise vakti nakit olarak tanımlıyor. Bu düşüncenin kaynağı olan kapitalist düzen kendi tanımlarını zaman algısına uzun zaman önce yerleştirdi bile. Minerva Han Binası’nın geçmişte bu nakitleri muhafaza eden kasası bugün ise Vaktiniz İçin Teşekkürler sergisini ağırlıyor.
Bankanın kapital odaklı yapısı ile çalışma, mekân ve zaman ilişkisinin örüldüğü sergi; sanat üretiminin profesyonel hayatın konvansiyonel prensip ve saatlerinden ayrılan mekanik, soğuk ve nümerik değerlerle kısıtlı dünyasına alternatif bir bakış sunuyor. Ece Yalçın bankanın bekleme alanını aktive eden bir dürtü ile mekânın detaylarını tekrar gündeme getiriyor ve eylemin statikliğini, mekânsal öğelere referanslar vererek dinamik hale getiriyor. Beril Or ise emek-zaman ilişkisinin kapitalist sistemin odaklarının dışına çıkarmayı ve bankanın hızlı kurumsallığı karşısında yavaş bir düşünselliği öneriyor. Bu iki farklı yorum mekânın zamanını da farklı hızlarda harekete geçiriyor.
Güneş saatini andıran bir mum eriyor, 0.16 metreküplük bir kutunun içini tütsünün külü dolduruyor, kurşun kalemin sivri olan ucunu körelene kadar kağıda sürterek çizgilerden bir yuvarlak elde ediyor kalemin ucundaki kurşunu bitiriyor ve izler inceden kalına doğru gidiyor, fırça ile çizilen her çizgi kağıdı bitene kadar dolduruyor, mumun üstündeki kağıt mumun hafızasını is olarak topluyor ya da bir mum bitene kadar birçok kağıt islerle zamanı topluyor. Tüm bunlar Beril Or’un, yakmak, sürtmek, doldurmak, toplamak gibi eylemler üzerinden nesneleri eksilterek formunu değiştirdiği yöntemleri kapsıyor. Zaman içinde ve hareketin etkisiyle, form bir halden diğerine geçiş yaparken, dördüncü varlık arkasında somut bir kanıt bırakıyor.
İş gücünü ölçmek için bugünün normalarına uyan bir zaman tasarısına tabi yaşadığımızdan yola çıkarak sanatçı, geçmişte kullanılmış kadim yöntemlere de referansla, zamanın ölçümlenme şekline güncel bir alternatif sunuyor. Sanatçının döngüsel bir eylemin tekrarı sonucu ortaya koyduğu performans, çizginin sürekliliğini, kalınlığını ve kağıda bıraktığı izi belirliyor ve bu eylemin izleri yapıtın kendisi oluveriyor. Or’un kendine atadığı ölçme yöntemlerinin bilişsel olmayan bir süreci kapsaması statik fakat aynı zamanda meditatif bir bağlam oluşturuyor. Her ne kadar nesneler üzerinden bir zaman tanımı yapılıyor olsa da; burada Or için önemli olan mumun kaç saatte eridiğinden çok, kağıdın ne kadar miktarda isi tuttuğudur. Veya saatlerce yanan tütsüden elde edilmiş külün küpü doldurmasından ziyade, 0.16 metreküplük bir cismin saatinin kaç olduğudur.
Hiçbir Şey Olmadığında Ne Olur? başlıklı yapıtta ise Or, boş zamanında çoğunlukla ekrana bakma eğiliminde olan insanı, zamanın aktığını gösteren gökyüzündeki bulutlarla baş başa bırakıyor. Saatin kaç olduğu önemsizleşse de zamanın aktığı bir gerçektir. Çalışma gerçekte şu soruyu sorar; kapitalizm olmasa zaman nasıl akardı? Galeri ortamında sergide büyümesi için bırakılan bitki, Hiçbir Şey Olmadığında Ne Olur? II bu soruya yanıt verir gibidir. Zamanın göreceliği ve doğal süreçlerin hızı algımıza yavaş, fakat düşünsel bir boyut katabilir mi? Bu sorular etrafında izleyiciyi de kendi deneylerine davet ediyor. Üzerinde eksi işareti bulunan -e kadar, izleyicilerin bedenlerine mühürü basıp, uzun vadede yavaşça silinmesini gözlemleyerek, kendi bireysel zamanlarını kaydetme imkânı sunuyor.
Bankaya biri giriyor, sıra numarası aldığı andan itibaren o kişi bir sayı oluyor, finansal bir işlem için beklemeye koyuluyor, beklediği yerde herkesin anonim birer sıra numarası olduğunu fark ediyor, bekliyor, çekilmiş şeritlerle diğer numaralar kendi aralarında sayısal bir hiyerarşi içinde tasnif ediliyor, bekliyor, numaranın sırası geliyor, sırasının geldiğini yanıp sönen led ekrandan okuyor, sayıya göre hangi vezneye gideceğini biliyor, veznedeki görevli onu bekliyor. Ece Yalçın bir bankanın içinden tüm bu seri eylemleri okumanın ve canlandırmanın peşine düşüyor. Binanın ana salonunda bulunan banka veznesi, bekleme salonu ve bunları imleyen mimari öğelerin bina içinde yerlerini değiştiriyor. Binayı geçmişinde banka olma özelliğini unutmadan, şu anda Sabancı Üniversitesi’nin iletişim binası olması bilgisine sadık kalarak, iç mekân ögelerinin işlevlerine özümseyici ve mekâna özgü bir biçimde yaklaşıyor. Aynı mantık ilişkisi, geçmişte bankanın kasası olarak işleyen alan ve Kasa Galeri arasında da kuruluyor. Pratiğinde, hazır nesneleri zanaatiyle yeniden oluşturma yaklaşımı benimseyen Yalçın, fark edilmesi zor ve sade jestlerlerle nesneyi taklit etmeyi ve onları tüm olağanlıklarıyla sanat yapıtı haline getirmek üzerine düşünüyor.
Öğle Tatili yapıtında bankanın veznesi olarak kullanılan alanı tuvale aktarıyor. Mekân resimleşiyor. İş Çıkış Saati serisinde banka sırasına girmek için alınan sıra numaralarını tuvale resim olarak yapıyor. Tuval insanlaşıyor. Yalnızca müşterilerin varlığı ile işlev kazanacak sıra alma, bekleme, ödeme gibi banka işlemleri bunları hatırlatan nesnelerle temsil ediliyor. Nesneler tuvalleşiyor. Beklemek o kadar inaktif ki, insanı adeta soyutluyarak yalnızca bir numaraya indirgiyor. Öte yandan bu tuvaller belirsiz bir zamanı veyahut bir tür belirsizliği ölçüyor. İş Çıkış Saati serisinde numaralar arasında bırakılan boşluklarla Yalçın, zaman-mekân-insan ilişkisini aktarıyor. Banka müşterilerinin durmaları gereken yeri imleyen çiçek motifi Soft Copy çalışmasında yeni nesil bir led ekran paneli üzerinde, sıra numaraları yerine bu motifi taşıyor. Bu görsellik aynı zamanda eski tasarımların estetiği ve naifliği ile bugünün endüstriyel mekanikliğini açık ediyor.
Sanatçıların konuya bakışları prensip olarak birbirinden ayrılıyor. Yalçın izleyiciye iç mekânı işaret ederken, Or kamusal ve genele doğru bir perspektif belirliyor. Yalçın sıra beklerken hiçbir şey yapmamayı sanat eserine dönüştürebilirken, Or gökyüzünü izleyerek bir şey yapmamayı sanatının konusu yapıyor.
Kimi basmakalıp cümleler gündelik yaşama çok çabuk yerleşiyor ve yaşamımıza elbette bir pratiklik katıyor. Ama bu cümleler kalıplaşırken normalleşmiş de oluyor. Vaktiniz için Teşekkürler özellikle profesyonel ilişkilerde kullanılan mesafeli bir veda cümlesi olmasının yanı sıra; bilinçaltına zamanın değeri, bunun kapitalle ilişkisi, iş gücü, üretim süreçleri ve bunların etrafındaki öğrenilmiş sınırları yerleştiriyor. Oysa asıl teşekkür, sınırları genişleten ve yeni gerçeklikler, zamanlar ve mekânlar kurgulayarak normatif kalıpları sarsan veya bir tür direnç göstermeyi tercih edenlere edilmeli.
Vaktiniz için tekrar Teşekkürler!
- Sergi kredisi: Sanatçıların ve Kasa Galeri’nin izniyle, Vaktiniz için Teşekkürler, Kasa Galeri, İstanbul, 2024
- Fotoğraf kredisi: Mert Acar
- Daha fazla bilgi için; https://kasagaleri.sabanciuniv.edu/tr/portfolio/