“Antik Yunan filozofu Aristoteles, kadın bedeninin doğası gereği canavarsı olduğu, normatif erkek bedeninden bir sapma olduğu şeklindeki etkili argümanı ileri sürdü…”[1]
Connelly, F. S.
Her şey Adem ve Havva’nın ormandaki o yasak meyveyi koparıp yemesiyle başladı. Suçlu, pek tabii elmayı koparan ve bir ısırık sonrası onu Adem’e uzatan Havva idi. Oysa o sadece Adem’in kaburgasından yaratılmıştı. İyi ve kötünün bilgisini veren yasak ağaçtan meyve yediniz mi diye soran Tanrı’ya, Adem kendine yakışır bir yanıt verdi. Önce Havva’yı sonra da Tanrı’yı işaret ederek, “Elmayı bana o verdi, sen de bana onu.” Ve o günden beri Havva hep suçlu kaldı. Bu hikayenin bir erkeğin bakış açısıyla yazıldığının şüphesizliği şu tarafta dursun, bugün hala güncelliğini yitirmeyişi oldukça şaşırtıcı. Hristiyan Kilisesi’nin 4 yy.’da tanımladığı yedi ölümcül günah; kibir, şehvet, haset, oburluk, açgözlülük, tembellik ve öfke olarak belirlenip, insanın aşırılıklarını ve dünyevi tutkularını dizginlemeyi önerirken yedi kutsal erdem olan iffet, ölçülülük, cömertlik, çalışkanlık, sabır, nezaket ve alçak gönüllülük iyiliğin yolu olarak gösterilmişti. Her ne kadar günahlar ve erdemler tüm insanlığın faydası için sunulmuş olsa da geçmişten bu yana bu tanımlar cinsiyetler arasında çeşitli üstünlük ve avantajlar sağlamak adına erkeklerin faydasına yön değiştiriyor. Bu yalnızca Hristiyanlık üzerinden değil farklı kültür, gelenek ve inançlarda da çoğunlukta kadının toplumdaki egemenliğini kırmak için konulmuş kurallar olarak yer alıyor.
Örnek olarak; kadınlar erkeklerle eşit maaş alamadıkları, terfi almadıkları ve anne olma ihtimalleri sebebiyle uzun vadeli çalışamayacakları gibi sebeplerle çalışma hayatından uzaklaştırılıyorlar. Çalışkan olma erdemi erkeklere bahşediliyor. Veyahut, özellikle kadın cinselliği çoğu kültürde üstü kapatılması gereken bir mefhum. Şehvetli olmak erkekler için bir günah sayılmazken iffetli olmak kadınların görevi addediliyor. Porno endüstrisi kadınlar, LGBTQ+’ları* yok sayıyor, yatırımlar yalnızca erkek hazzına yönelik yapılıyor. Kısacası sevaplar hep iktidarın tanımlarıyla onların hanesine yazılırken okların uçları hep kadınlara dönmüş görünüyor. Ah, Havva o elmayı koparmayacaktın!
Geleneksel toplumsal cinsiyet normlarına ve kadınların ötekileştirilmesine karşı bugüne kadar feminist akımların getirebilmeyi başardığı ve elde ettiği kimi hakların bugün ivmesi yukarı tırmanıyor ve zihinsel bir değişimin de öncüsü oluyorlar. Dördüncü feminist dalga internet araçlarını kullanarak dünyanın farklı yerlerinde haksızlığa uğramış, dışlanmış, önemsizleştirilmiş, tek tipikleştirilmiş ve yanlış şekilde temsil edilmiş kitlelerin avantajına olacak şekilde bir aktivizm sergilese de henüz yolun çok başında olunduğu gerçeğini de görmek gerekiyor. Her ne kadar yeni kuşak daha bütüncül, kuir, eşitlikçi, cinsiyetsiz ve özgür bir hayat yaşamak talebinde olsa da kimi iktidar sahipleri ellerindeki gücü yitirme korkusuyla, manipüle ettikleri tariflerle toplumları baskılamaya devam ediyor. Burada da fatura hep kadın, LGBTQ+ veya ayrımcılığa tabi tutulmuş gruplara çıkıyor. Time is Up, Mee Too, Free the Nipple** gibi hareketler sosyal medyanın yardımıyla dünyanın pek çok yerinden baskı altındaki kesimlerin hikayesini toplumla daha cesurca paylaşabilmelerini sağladı.
Peki bugünün günahları ve sevapları neler? Bunları kimler tayin ediyor ve ceza mekanizması nasıl işliyor? Kimler özgür olmalı kimler suçlu, kimlerin kimlikleri açık ve onurlu? Kimlerin hikayesi dinlemeye değer, kimin acısı en yoğun veya kimlerin yası tutulabilir?[1] Meltem Sarıkaya’nın resimleri de tam da bu noktada devreye giriyor. İlk bakışta erotik, baştan çıkarıcı ve fetiş görünen imgelerin altındaki mizahi unsurlarla sanatçı heteroseksizm, homofobi ve eril toplumun zorbalığını eleştiriyor. Fetiş nesnesi olan kadın bedenin sanatçının resminde rol değiştirmesi izleyende bir farkındalık yaratırken, empati alanını genişletiyor. Sanatçı iktidarı kadın imajında resmederken, baskılayıcı unsurları alay konusu haline getiriyor ve karikatürist bir eda ile sanki ‘öyle olmaz böyle olur’ diyor. Cinsiyet ayrımına, cinsel kimlikle ilgili öğrenilmiş basmakalıp bilgilere, dayatılan ve standartlaştırılan, tek yönlü cinselliğe dair eleştirisini açık ve direkt bir üslupla aktarıyor. Resimlerinde argo, internet meme(leri), yılın popüler kelimeleri, z kuşağının terminolojisi ve görsel dağarcığı önemli bir rol oynuyor. İnternet dilinin kullandığı ve z jenerasyonun takip ettiği bazı esprileri ve kelime oyunlarını kullanarak dönemin klişelerini göze daha da sokuyor. Sanatçı cinselliği bir paravan olarak kullanıyor. Bunu özellikle yapıyor, çünkü insanların dikkatini en ilkel benliğin, id’in zevk temelli içgüdüsel arzuları gıdıklıyor. Zihnin derinliklerine ulaşmaya çalışırken mizahı kullanıyor olsa da ilkelliğin karanlık tarafları da işlerin içine sızıveriyor.
Sarıkaya’nın ilk solo sergisi olan İki Dudağın Dediği Olur iyilik ve doğruluk anlayışını tayin eden iktidar sahiplerinin ataerkil toplumun yararına tanım ve algılarını ters yüz eden tuval çalışmaları ve yerleştirmelerden oluşuyor. Yapıtlarda kullanılan bazı kilit kelimeler ve onlara eşlik eden görseller, yeni ölümcül günahlara ve onlara çare olacak kimi iyileştirici ilaçlara işaret ediyor. İki Dudağın Dediği Olur argo sözlüğünde[1] özellikle kadınların kullandığı bir deyim olup sevilen kadının erkeğe istediğini yaptıracağını anlatmak için kullanılır. İki dudak ifadesi, kadının sözlerinin baskınlığını vurguladığı gibi, cinsel bir çağrışım da taşır.
Sarıkaya özellikle 80li ve 90lı yıllarda beden üzerine çalışan kadın sanatçıların kullandığı bir üslubu bize yeniden hatırlatıyor. Resimlerinde sınırları zorlayan, kimi zaman rahatsız edici fakat buna rağmen güzel görünen bir imge seçkisi yapıyor. Muhteşem Yalancıya Bir Lale resminde bir anüsten çiçek açıyor. Argo bir küfrü de akla getiren resim vasıtasıyla sanatçı edepsizlik hakkını eline alıyor ve adeta “Size ne?” diye bağırıyor. Kadın cinselliğine dair konuşulması beklenmeyen konuları masaya yatırıp, sergileyerek sansasyonel bir etki yaratıyor. Yalnızca kendi hazzını önemseyen ve bunu ifşa etmekten korkmayan erkin karşısına çıkıp ona onun gibi davranmayı seçiyor. Bu bilinçli bayağılık; kışkırtıcı, muzip ve dalgacı tavrı öne çıkarıyor.
Sergide, psikolojik olarak sağlığa zarar veren, olumsuz etkileyen unsurları belirtmek için kullanılan toksik (zehirli/zararlı) kelimesi etrafında yerleştirilen tuvaller bugünün günahları olarak kabul edilebilecek cinsiyetçilik, beden ile utandırma (body shaming), ego, hakikat sonrası (posth-truth) gibi gerçekliği büken, kapsayıcı olmayan, ötekileştiren zihin yapılarına karşı bir dizi reçete öneriyor. Bunlar akla ilk olarak toksik erilliği getirirken içinde barındırdığı saldırganlık, korkutma ve şiddet eğilimleri Sarıkaya’nın resimlerinde dişil enerjinin kudreti ile empati sahibi, görgülü ve sabırlı olmayı sağlayan şifalı birer ilaca dönüşüyor. Sarıkaya kadın bedenini metalaştıran sistemin dayattığı fiziki normlara Görgüyü Geliştirir başlıklı yapıt ile yanıt veriyor ve ondan mahrum olan gözlere, üzerinde görgü yazan bir göz damlası öneriyor. Diğer tarafta kendinden başka kimseyi önemsemeyen egosantrik karakterlere ise Empati isimli fitili tavsiye ederek sanatçı, düşüncesizlik ve iletişimsizliklerden arınmayı ve etrafa yayılan yeşil, küflü toksikliği biraz olsun azaltmayı hayal ediyor.
Bel Altından Notlar serisi ise sanatçının internette karşısına çıkan görseller, günlük hayatından absürt nesneler ve sahnelerden oluşuyor. Cinselliğin yine ön planda olduğu bu eskizler aynı zamanda sanatçının dünyasına bir kapı da aralıyor. Bir öyküye bağlı kalmadan yalnızca ilgisini çeken, esprili imajları seçerek yaptığı bu seride resim yapma pratiğinin temeli olan eskizleme deneyimini izleyiciyle paylaşıyor. Her an internette karşılaşılacak komik fotoğraflar ve rastgele bir seçkiden oluşan suluboyalar sakız fallarındaki manilere veya eğlenceli görselleri de adeta taklit ediyor. Miadını doldurmuş deyişlerle aşk, sevgi ve arkadaşlık kavramlarının çarpıklığına ve aşılanan umutlu gelecek tasvirlerine bir yorum getiriyor.
Uyduruk ve Utanç Verici başlıklı yapıtta ise Sarıkaya bir internet argosu olan Rizz kelimesini tuvale taşıyor. Rizz özellikle erkeklerin bir kadına ilgisi dahilinde ona dil dökmesi ve çeşitli taktikler uygulaması anlamına geliyor. Bir başka deyişle, rizz kendi doğal çekiciliği ile birini etkilemek yerine kendi ağına düşürmek için çabalayan yeni kazanova modeli. Bu kelime aynı zamanda Oxford Sözlüğü tarafından 2023 yılının en popüler kelimesi seçildi.[1] Sarıkaya bu kelimeyi bugünün ana günahı sayıyor demek yanlış olmaz. Sanatçı buna karşı duruşunu yine esprili bir biçimde kelimeyi pazar yerlerinde muşambalara asılan bir reklam gibi sunuyor. Resmin altında bulunan nesneler ise hem geçmişte yaptığı başka bir çalışmaya*** referans veriyor hem de muşambaların rüzgarda uçmasın diye altına asılan ağırlıklarla sabit tutulması gibi vasat bir çözümü gündeme getirerek, kelimenin öznesini yeriyor. Havva artık ağzını açtı, o yüzden unutulmasın ki İki Dudağın Dediği Olur!
T. Melis Golar
Mayıs, 2024
[1] Connelly, F. S. (2012). The Grotesque in Western Art and Culture. The Image at Play, 62.
[2] Butler, J., & Ertür, B. (2005). Kırılgan hayat: yasın ve şiddetin gücü. Metis Yayınları.
[3] Arslan, M. (2004). Argo kitabı. (No Title).
[4] Oxford word of the year 2023. Oxford Languages. (n.d.). https://languages.oup.com/word-of-the-year/2023/
——————————————————————————–
* Çok uzun bir süreden sonra nihayet göz ardı edilmiş grupların da cinsel hazlarını önemseyen mecralar ortaya çıksa da, oranlar hala düşük.
**Time is Up 2018’de başlayan, iş yerinde kariyerlerini ilerletmek isterken cinsel istismara uğrayan kişileri bir araya getiren bir harekettir.
Mee Too da benzer şekilde sosyal bir hareket olarak cinsel taciz, istismar ve tecavüz mağdurlarının yaşadıklarını toplumla paylaşarak farkındalık yaratmak adına ilk kez 2007’de ortaya çıkan fakat daha yüksek etkiyle 2017’de sosyal medya vasıtasıyla yayılmış bir akımdır.
Free the Nipple akımı erkeklerin toplum içinde üstsüz gezmesini normal gören ve bunu kadınlar yaptığında cinsel bir algı yarattığı iddia eden, eşitlikçi olmayan yaklaşıma karşı 2012’de ortaya çıkmıştır. Aynı konu Youtube, Instagram gibi sosoyal medya platformlarında da bugün hala tartışılmaktadır.
***Sanatçı geçmişte yaptığı Buna Konuş (2023) çalışmasında palavralar uyduran bir iktidar olduğunu anladığımız kişinin önüne mikrofon yerine patlican, dildo, muz gibi ucuz fallik nesneler yerleştirmişti.
Sergi kredisi: Meltem Sarıkaya ve Martch Art Project’in izniyle, İki Dudağın Dediği Olur, Martch, İstanbul, 2024
Fotoğraf kredisi: Gülbin Eriş
Daha fazla bilgi için;